Mevlana der ki;
- Sarayada gece... sultanlar uykuda ... Zindanda gece Mahpuslar uykuda ..
Yani Saadette ve felakette ,kimsenin hiçbir şeyden haberi yok ... Hepsi Gaflette birlik....
Ne inkâr, temelini atabiliyor, ne iman, mecalini bulabiliyor ve mücerret plânda kocakarı hurâfeciliği diye isimlendirdiğimiz, iki cepheli bir hakikat kaybıdır başını almış gidiyor.
İman tam olunca ispat kaygısı kalkar ve işte o zamandır ki, insanda, mucizeyle hurafeyi birbirinden ayırd etmek hassası doğar. Böyle olursa da mürşitten keramet beklemek ve istemek edepsizlik olur.
Miraç gecesinin sabahı Kureyş nasipsizleri Ebu Bekr'in kapısındalar... Çağırıyorlar, nebîlerden sonra dünyanın en büyük insanını kapıya... Diyorlar: <<Seninki yeni bir haber getirdi; Mekke'den uçarak Kudüs'e gitmiş oradan göklere çıkmış, Allahı görmüş... Buna da mı inanacaksın?»... En büyük Sahabî soruyor: <<Bütün bunları kim söylüyor?»... Cevap: «О!»... Sual: «O mu?»... «Evet, O!»... Ve son söz: «O söylüyorsa doğrudur!»... İşte hurafeyle hakikat arası biricik tefrik mîzanı ve bu mîzanı getiren din!...